Basitçe “d” Grubu’nun fikirlerine olabildiğince karşı çıkan bir “Yeniler Grubu”ndan bahsetmiştik. Hatta Mümtaz Yener’den ziyade bu konu üzerinde durduk ve neden böyle bir yol izleme ihtiyacı duyulduğuna da değindik. Şimdi Mümtaz Yener’in nasıl bir ortamda bulunduğunu elbette daha iyi kavrayabiliriz. Onun için gönül rahatlığı ile diyebiliriz ki, toplumsal gerçekçi çizgide ilerlemiş ve bunu kendi üretimi metaforlarla pekiştirmiş sıra dışı bir sanatçıdır.
1940 yılında “Bir Kadın Portresi” adlı eseriyle katıldığı karma sergide ödül aldığından bahsetmiştik. Mümtaz Yener yine aynı yıl Turgut Atalay, Nuri İyem, Melih Devrim ve birçok başka sanatçı ile birlikte “Yeniler Grubu” olarak anılan bir topluluğa dâhil olur. Bir sene sonra da “Liman Sergisi” adı ile açılan ilk sergilerine üç eseriyle katılır.
1940’lı yıllar, resimde farklılıkları doğururken edebiyatta da aynı tutumu takınmaktaydı. Zaten sanat akımlarının ya da dönem etkilerinin çevresinde şekillenen resim, edebiyat veya müzik gibi branşları birbirlerinde bağımsız olarak düşünmek en son yapılması gerekenlerdendir. Edebiyatta da tıpkı resimde olduğu gibi etkisini gösteren toplumcu bakış açısı, kendi toprağımıza yönelimi ve halkımıza dönmeyi sağlayan önemli bir faktör olmuştur. Birbirinden etkilenen sanat dalları, ilerleyiş içerisinde karşılıklı olarak gelişimini de bu şekilde sürdürmüştür.
Yeniler Grubu’nun toplumsal temalı sergileri 1950’lere kadar devam etmiş ve sahip oldukları imajı bu şekilde iyice pekiştirmişlerdir. Mümtaz Yener, 50-60 yılları arasında yalnızca bir ressam olmadığını, çok yönlü bir sanatçı olduğunu ortaya koyan önemli işler yapmıştır. Mesela afiş çalışmaları, grafik, karikatür ve hatta sinema onun bu süreçte yöneldiği diğer alanlar olmuştur. 1956 yapımı Papatya adlı filmin senaristliğini ve yönetmenliğini üstlenmiştir. Siyah-beyaz çekilen filmin hikayesi Viyanalı yazar ve yönetmen Erich von Stroheim’e aittir. Stroheim film çekildikten bir sene sonra vefat etmiştir. 1959 yılında ise yine yönetmenliğini ve senaristliğini Mümtaz Yener’in yaptığı Binnaz adlı film çekilmiştir. Yine siyah-beyaz çekilen filmin başrollerini Belgin Doruk ve Orhan Günşiray paylaşmıştır. Ayrıca Yener, sanat yönetmeni ve dekoratör olarak da Atlas Film stüdyolarında çeşitli projelerde yer almıştır.
Sanatın birçok dalı ile yakından ilgilenen Mümtaz Yener’in, şiir ve müzik ile geçirdiği dönemleri de olmuştur. 1960’lı yıllarla birlikte, Yener’in makine ve insan çizimlerinin ötesinde karıncalara doğru bir yönelişe geçtiği görülür. Her daim çalışkanlıkları ve kalabalık icraatları ile akıllarımızda yer eden karıncaların yaşayış şekilleri göz önüne alındığında, bunların sanatçının tuvalinde birer metafora dönüştüğünü görürüz. Karıncalar, makineler ve insanlar bu açıdan “emek” kavramını niteleyen ve birbirlerini pekiştiren figürlerdir de.
Mümtaz Yener’in eserlerine baktığımızda, figür açısından zengin kompozisyonlar beraberlerinde bir düşünceyi de getirirler. Konu her ne ise, figürler bunu besleyecek şekilde seçilmişlerdir. Duygu ve düşünce bu şekilde desteklenmiştir. Ama elbette her şey Yeniler Grubu’nun asıl gayesi olan ortak bir konu tercihini göz ardı etmeden şekillenmiştir.
Karınca çizimlerine gelecek olursak, muhtemelen Mümtaz Yener’in diğer birçok sanatçıdan ayrılmasına sebep olan figürleri diyebiliriz. Çünkü önemli olan birer ya da sürü olarak verilen hayvanlar veya böcekler değildir. Altlarında taşıdıkları felsefedir. En az, bizzat insanların hükmettiği robotların dans etmesi ya da enstrüman çalması kadar sıra dışı görülebilecek olan karıncalar Anadolu’ya işaret etmekteydi. Birbirleriyle olan bağları da sanatçının ciddi bir araştırmacı ve okur olmasıyla, sahip olduğu felsefi birikimi gördükleriyle harmanlamasıyla güçlenmiştir. Parçalar her ne kadar küçük olurlarsa olsunlar, bir araya gelmeleri onlara birer devinim kazandırmıştır. Birin yapamadığını bütün, gereği ile yerine getirmiş olup kendine has bir estetik forma dönüşmüştür. Bu da Mümtaz Yener’in eserlerindeki vurucu kısım diyebiliriz.
Birçok sergi ve yarışmada ödüle layık görülen 1918 doğumlu Yener, 2007 yılında hayata gözlerini yummuştur. Çok yönlü bir sanatçı olmasının dışında, Türk resim tarihine katkıda bulunduğu yaratıcı çalışmalarıyla akıllarda sıra dışı bir yer edinmiştir. Mümtaz Yener’in kızı Göksun Yener de tıpkı babası gibi bir ressamdır. Ayrıca Amerika’da başladığı akademik kariyerine Türkiye’de devam etmiş ve sanat tarihçi olmuştur.
Okur, yazar, çizer, gezer.
İlan tablosu adlı eserin ölçüleri ve bulunduğu müze hakkında bilginiz varmı acaba