Mother, mutter, madre, madar veya anne, hangi dilde söylenirse söylensin akla aynı güven aynı şefkat gelir. Bizi dünyayla tanıştıran, bazen kendimizle barıştıran sonsuza kadar kalbinde taşıyandır anne. Bu sevginin en güzel yönü de hiçbir zaman anne sevgisinden mahrum kalmayacağımızı bilmemizdir. Küçüklüğümü hatırlıyorum da (Şu an 11 yaşındayım) annemi etrafımda göremediğim her dakika kendimi tedirgin hissediyordum, nedense içime korku düşüyordu. Okul gezilerinde, misafirliğe başka evlere gittiğimde gözlerim hep annemi arardı. Babaların sanki hep durup kalacağını anneler kaçıp gideceğini sanırdım. Aslında genelde tersi olur…

Şimdi size doğduğum yıl çıkmış olan, benim de henüz izlediğim bir filmi anlatmak istiyorum: Mim Mesle Madar. (Anne Gibi). Bu filmi seçmemin sebebi sizi üzmek değil tabii, sadece anneliğin izah edilemez gücünü görün isterim. Film, Sepide isimli bir kadının engelli bir bebeğe hamile olduğunu öğrenmesiyle başlar. Kocası bebekten kurtulmak gerektiğine inanır, bunun için uğraşır. Ama kararlı anne Sepide çocuğundan vazgeçmez. Bunun için kocası onu terk etse de güçlü anne çocuğuyla yalnız yaşamayı başarmıştır. Bu arada çocuğun engelli olmasının sebebi Sepide’nin İran-Irak Savaşı’nda sağlık görevlisi olarak çalışırken kimyasal gaza maruz kalmasıdır. Hatta savaşın etkileri kendisinde de vardır. Ama o kendisini önemsemeden sadece çocuğu ile uğraşıp ona keman dersleri vermektedir. Sepide çocuğunun gittiği engelliler okulundaki çocuklara müzik dersi vererek onları yıl sonunda bir gösteriye hazırlamaya çalışır. Gösteri hazırlıkları boyunca anne kendi sağlığını düşünmeden çocuklar için çabalar. Bu çabayı, fedakarlığı izlerken anne dediğimiz kadının ne kadar güçlü ve kutsal bir varlık olduğu bir kez daha anladım.

Yazımı gösteriye hazırlanan engelli korosunun okuduğu şarkıdaki bir cümleyle bitirmek istiyorum. “Vazgeçin benden ey tanıdıklar. Çünkü ben vazgeçtim artık sizden.’’ Anne kendinden vazgeçse de çocuğundan asla vazgeçmeyendir.