Eğer gerçekten çare olacaksa Ankara’dan taşın acilen. Konur Sokak’a bundan sonra hiç gelme. Öyle sanıyorsun ki burası taşlardan ibaret; Karanfil Sokak liselilerden ibaret, Sakarya hayat kadınları ve eşcinsellerden ibaret. Oysaki Nefes’i seversin sen. Buradayken gece, Eski Yeni’ye, Pasaj’a gitmek istersin durduk yerde.
Üst geçitlerde çocuklar öpüşüyorlar bak, biz de öpüşürdük ilk zamanlarda. Soğukta, tüp geçide girip şiir kitabı okurduk. Bak ne saçma şeyler yapmışız biz burada. Ve sen gitmek istiyorsun Ankara’dan.
Harbiden Ankara’dan gidince daha iyi olacaksa… Git.
Sen daha az ağlayacaksan topuklu ayakkabının acıttığı parmağından… Git.
Öyle zannediyorsun ki denizde peygamberler var İstanbul’da. Öyle zannediyorsun ki bütün kitapları okumuş oradakiler ve kahve içmeyi çok seviyorlar. Akşam altıda aranmıyorlar diye üzülüyorlar senin gibi. Sanıyorsun ki, cumartesi akşamı ilk başta Kuğulu Park’a çıkıp buradaki gibi, sonra o Pasaj’a özenen, Eski Yeni’ye özenen mekânlara gidiyorlar en güzel kıyafetlerini giyip.
Ve hayat, artık ne kadar güzel kıyafetlerden ibaret senin hayatında. Sarı ışıklardan sıkılıyorsun artık, AVM’lerde dolaşıp çantalara ve o nereden geldiği hiç bilinmeyen ayakkabılara bakmak istiyorsun. Eğer kendini götürmeyeceksen İstanbul’a git sahiden. Ankara’yı götürmeyeceksen git; beni ve Sezaileri, Ufukları, Leventleri, şişko Ayfer’i götürmeyeceksen, bir an önce… Git.
Hiç rakı içmeyeceksen orada, hiç Zakkum dinlemeyeceksen işin hakikaten çok kolay. Ama biliyorum ki bir Ankaralının bavulunda en baş köşe, günlüklere ve mektuplara ayrılmıştır. Bir Ankaralı İstanbul’un tuvaletlerinde işini gideremez kolay kolay öyle. Selam alamaz öyle yalan olduğunu bile bile bütün kelimelerin hatta güzel kelimelerin. Soğukta donmamış, buğusu çıkmamış hiçbir ses samimi gelmez bir Ankaralı için İstanbul’da. Bir anda “06” plakalı bir Clio görürsün ve gözlerin dolar, oysa hiçbir şehirli bu şekilde bakmaz o plakalara. Seyran’daki merdivenleri çıkmayı özlersin eve gelmek için öyle saçma sapan zamanlarda. Bakkal Fatma’yı özlersin, köylü kadınları ve köy biberlerini özlersin Seyran Meydan’dan aldığımız. Şaka değil, Çağdaş Marketin logosunu bile özlersin. Kıbrıs’tan getirilen kaçak votkaları özlersin. Buzdolaplarının derecelerine bakarsın, hiçbiri dışarıdan sıcak olamaz Ankara dışında. Hiçbir televizyon dizisi Behzat Ç. gibi gurur veremez bir insana. Sonra anlarsın ki aslında herkes Ankara’dan gelmiş oraya -güzel şeyler yapan tüm herkes-. Şarkılarda hep Ankara kalır. Geri dönmeyeceğim diye yemin ettiğin ve sigortan düzenli yattığı için kalırsın artık İstanbul’da.
Bir yanın hep Ankara.
Eğer gerçekten çare olacaksa git Ankara’dan.
Kendini burada bırakabileceksen sakın durma!
Git…
Ankara’dan…
*Kapak fotoğrafı: Hayrullah Mete
Model: Selen Yiğit