Osmanlı için özellikle 17. yüzyılın sonlarına doğru hissedilmeye başlayan Batılılaşma Dönemi, birçok anlamda ilkin ve belki de ciddi anlamdaki çözülmelerin yaşandığı önemli bir dönemdir. Aslen 1718 yılında Lale Devri ile başlayan bu dönem, 19. yüzyılda Tanzimat ile devam etmiştir. Toplumdaki çeşitli yansımalarının yanında sanat da bir hayli etkilenmiştir.

Matrakçı Nasuh

Camilerde, evlerde ya da konaklarda görülmeye başlayan duvar resimleri de Batılılaşma Döneminin getirilerinden bir tanesidir. Minyatürlü kitaplarda, halılarda ya da çinilerde görülen resimler bir anda yapıların duvarlarını ya da tavanlarını da süslemeye başlamıştır. Konu itibariyle neresi olduğu bilinen ya da hayali olan manzaralar, natürmortlar, yalnızca yapıların olduğu betimlemeler veya çeşitli figürlü kompozisyonlar tercih edilmiştir. En çok tercih edilen konular da genellikle manzara olarak düşünülmektedir. Bunun en önemli sebeplerinden birisi de Matrakçı Nasuh’tan yani 16. yüzyıldan beri zaten manzara benzeri resim geleneğimizin devam etmesidir. Şüphesiz manzara içeren konular arasında da ilk bakışta anlamasının en kolay olduğu kompozisyonlar da Mekke ya da Medine gibi şehirler olmuştur. Özellike Kâbe bu konuda tanımlanması oldukça kolay bir örnektir.

Tokat, Şeyh Nusrettin Türbesi

18 ve 19. yüzyıllarda birçok kopyası yapılmış olan Delailü’l Hayrat yazmaları, karşılıklı sayfalar halinde Mekke ve Medine tasvirleri içeren önemli örneklerdendir. 15. yüzyıla ait bir örneği olan ve online olarak ilgili tasvire ulaşılabilen bu yazmanın kopyaları bizim kütüphanelerimizde de bulunmaktadır. Türk-İslam Eserleri Müzesi kataloğunda 1754-55 tarihli kopyasında da yine aynı tasvirleri görmek mümkündür.

Delailü’l Hayrat, 15. yy

Delailü’l Hayrat, 18. yy

Kâbe tasvirli yapı örneklerine bakıldığında, duvar resimlerinin esas başladığı yer başkent İstanbul olarak bilinse de günümüzde ilgili tasvire sahip duvar resimli İstanbul yapısı bilinmemektedir. Ancak bu duvar resmi geleneği, İstanbul’da başladıktan çok uzun bir süre sonra da Anadolu’da görülmeye başlamamıştır. Çünkü Anadolu kentlerinin ve yönetimindeki kişilerin başkentin gerisinde kalmaya hiç niyetleri yoktur. Bu yüzden bir şekilde gerek Batılılaşma eğilimindeki başkent üslubunda gerekse de taşra olarak da adlandırılan Anadolu üslubunda çeşitli resimler yapılmıştır.

Aydın, Koçarlı Cihanoğlu Camisi

Kâbe tasvirli yapılar arasında Denizli’deki Baklan Boğaziçi Camisi ve Belenardıç Köyü Camisi resimleri hem detay azlığı hem de ışık-gölge gibi eksikliklerden ötürü daha primitif örneklerdir. Aydın’daki Koçarlı Cihanoğlu Camisi ve Manisa Soma’daki Hızır Bey Camisi’ndeki tasvirler ise çok çok daha başarılı olan örneklerdir. Özellikle üç boyut algısının verildiği bu örnekler, perspektif ve kompozisyonun kuruluşu açısından çok daha incelikle yapılmış çalışmalardır. Delailü’l Hayrat minyatürleriyle de yakınlık gösterdiğini söylemek mümkündür.

Manisa, Soma Hızır Bey Camisi

Bu zamana kadar incelenen Kâbe konulu duvar resimleri arasında en başarılı olan örnek kuşkusuz Muğla’daki Kurşunlu Camisi resmidir. Bu örnekte revaklı bir avlunun orasında yer alan Kâbe’nin ve ölçü açısından oldukça gerçekçi çizilen diğer avlu içindeki yapıların dışında farklı noktalar da vardır. Çizimin verildiği açıya göre, avlu revakları hemen Kâbe’nin arkasında kesişmektedir. Bu hat takip edildiğinde, avlunun gerisinde perspektife uygun bir şekilde verilen ve uzaklaştıkça da küçülen yapılar dikkat çeker. Geriye doğru devam ettiğimizde dağlara ve kompozisyonun sol üst tepesinde yer alan yapıya kadar gitmiş oluruz. Doğal olarak resmin her bir köşesini gezinme imkanı tanır. Kompozisyon, Barok karakterli kırmızı renkli “C” kıvrımlarıyla ve çiçeklerle bezeli bir kartuşun içerisinde verilmiştir. Muğla’daki bu resim, yerli sanatçılarımızın Batılı resim anlayışını ne kadar iyi benimsediği ve uyguladığına dair de önemli bir örnek niteliğindedir. Çünkü unutmamalıyız ki bizim geleneksel ürünlerimiz hep minyatür geleneğine dayanmaktadır.

Muğla, Kurşunlu Camisi

Anadolu’da çoğunlukla camilerde gördüğümüz bu konudaki resimler, Gaziantep’te Rahmi Bey/Güllüoğlu Konağı’nda da karşımıza çıkmaktadır. Bir farklı örnek de Eskişehir Sivrihisar’daki Haznedar Mescidi’dir. Bu yapıdaki örnek diğer bilinen resimlerin aksine geleneksel kalemişi tekniği ile değil Avrupa’nın fresk tekniği ile yapılmış bir örnektir. Kalemişi kuru sıva üzerine uygulanan bir teknik iken gerçek fresk yaş sıva üzerine uygulanır. Gerçeğin yerini tutmasa ve daha dayanıksız olmasına karşın kuru sıva üzerine uygulanan bir tür fresk tekniği de vardır. Bu teknik fresco secco olarak da bilinmektedir.

Eskişehir, Sivrihisar Haznedar Mescidi

Toparlamak gerekirse, İstanbul dışındaki yapılarda ve özellikle de camilerde Kâbe ya da doğrudan Mekke ve Medine şehri konulu resimlerin olduğu birçok örnek vardır. Farklı yörelerde farklı tarzda resimler yapıldığı da anlaşılmaktadır. Bu örneklere zamanında Osmanlı sınırlarında yer alan birçok Balkan şehrinde de rastlamak mümkündür.

 

K: Rüçhan Arık (1988), Batılılaşma Dönemi Anadolu Tasvir Sanatı