Türkiye’de fotoğrafı farklı bir düzleme taşıyan, çalışmaları İstanbul Modern Sanatlar Müzesi, T.C Cumhurbaşkanlığı Köşkü, 94 büyükelçilik dahil birçok özel yerli ve yabancı koleksiyonda yer alan, son dönemin dikkat çeken çağdaş sanatçılarından Ali Alışır ile çalışmaları ve içsel hesaplaşmalarımız üzerine keyifli ve derin bir sohbet gerçekleştirdik.
Daha önceki çalışmalarınızda hep sanallık üzerinden gitmiştiniz. Sanal Bedenler, Sanal Mekanlar, Sanal Savaşlar, Sanal Manzaralar dörtleme şeklinde mi bu çalışmalar?
Sanal kavramıyla ilgili açtığım sergilerin hepsinde birbirini takip eden bir süreç vardı ama ‘Kozmos’ sergisiyle birlikte bu tekrarı biraz kırdım. 2009 yılında ‘Sanal Bedenler’ akabinde Sanal Mekanlar, Sanal Savaşlar, Sanal Manzaralar sergisi geldi. Bu sergilerdeki derdim gerçeklik ve sanallıkla ilgili. Çalışmalarımda neden böyle bir konu seçtiğime gelecek olursak. Çünkü hayatımızın içinde en fazla yer kaplayan iki büyük olgu bu. Cep telefonsuz, e-postasız, bilgisayarsız bir dünyayı neredeyse bilmiyoruz. Bunlar hayatımızda o kadar egemen ki. Bu enformasyon bombardımanı altında onların birer parçası, onların kullandığı bir kod haline geldik diye düşünüyorum. Çalışmalardaki eleştirelim daha çok bunların üzerineydi. Sanal bedenlerde ne kadar birbirimize benzediğimizi anlatırken, kadın bedeninin bir tüketim nesnesi haline getirildiğini kapital dünyada eleştiriyordum. Bu yüzden farklı cinslerle farklı yüzleri fotoğrafta bir araya getirdim. Sanal Mekanlar’da ise sorguladığım artık mekan kavramının anlamının değişmiş olmasıydı. Mekan kavramı artık dört duvardan ibaret değil. Mekan bugün, insanlarla internetten tanışabildiğimiz, ticarette bulunabildiğimiz ve yeni mecralara sizi sürükleyen bir ortam artık. Mekan kavramının sınırlı olmadığını yansıtmaya çalıştım.
”Sanal Bedenler” bu serilerle ilgili ilk çalışmanızdı. Bundan sonraki sanallıkla ilgili olan çalışmalarınızı önceden planlamış mıydınız?
Hayır. Ben hiçbir sergimi önceden planlamadım. Bunu balık tutmak gibi düşünebilirsin. Balık oltaya geldiğinde onu çekiyorum. Gündeme göre sergi yapmıyorum. Sadece yaşadığım süreç çerisinde beni oraya çekecek bir duygunun, bir anın olması gerekiyordu. ‘Kozmos’ da öyle oluştu. ‘Bedenler’ sergisi de öyle oluştu. Sergilerin ortaya çıkışında yaşadığım dönem, o anki ruh halim çok etkili.
Çalışmalarınızla ilgili genel olarak üstünde durduğunuz konu bu ‘duygu durumu’ sanırım.
Aslında bu benim iç yolculuğum ve bu yolculuğumda durduğum duraklar bunlar. Durup tekrar baktığım, kendimi sorguladığım ve kendimi yenilediğim bir süreci anlatıyor. Bütün bunların dışında B planım da yoktu. Sanatla uğraşmasam neyle uğraşırdım diye hiç düşünmedim. Ben bunun için doğdum ve bunu yapıyorum, buna inanıyorum.
Sanatçılarla ilgili hep merak ettiğim bir şeydir bu. Çocukken ilk sanatla ilgili anınız nedir?
Bu soru bana çok soruldu ve hiç öyle bir anım yok. Çünkü doğduğum andan itibaren hep bir şeyler yapıyordum. Bu yüzden sanata geçişimde öyle etkili bir kırılma anım olmadı. Sanatla uğraşmazsam aç kalırım, böyle bir adam olurum dediğim olmadı. Ümitsizliğe kapılıp yapmayacağım bırakacağım dediğim anlar oldu ama karşısına koyacak bir şey bulamadığımdan tekrar sanata geri döndüm.
Ümitsizliğe düşmenizin nedenleri nelerdi?
Birçok sebebi var. Bugün her genç sanatçının yaşadığı şeyi ben de yaşadım bir dönem. Ödenemeyen kiralar, alınamayan vizeler, devlet baskısı aklına ne gelirse bunla ilgili hepsini yaşadım. Ben bunların lanet değil, nimet olduğuna inanıyorum. Bunlar senin harcını besleyen şeyler. Başkaları için lanet olan şeyler sanatçılar için nimet olabiliyor. Hiçbir zaman yaptığım şeyle ilgili ümitsizliğe kapılmadım. Hayatla ilgili ümitsizliğe kapıldığım zaman sanat beni burada kurtarıcı noktaya getirdi. Bazen beni delirmekten kurtardı. Bazen dünyanın en mutlu insanı yaptı. Bazen tek başıma olmadığımı hissettirdi.
Sanallık kelimesi tek kelimeyle sizin için nedir?
21.yy
İkinci kelimeyle? 🙂
🙂 Kendimiz olamamamız, kendimiz olmaktan vazgeçmemiz. Hayat kusurlarla dolu ama siz kusursuzluğu seçiyorsunuz. Burada çok yapay bir şey var, sentetik bir geçiş var o bölgeye. Sanal kavramı hiçbir zaman sizin gerçek hayatınız olamayacak. Benim çalışmalarım aslında şunu söylemeye çalışıyor: Yaratılmış bir dünyada yaşıyorsunuz ama siz bunun içinden farklı dünyalar yaratmak istiyorsunuz. Burada bir sorun var. Bunu niye yapıyorsunuz? Ben bunu sorguluyorum yaptığım işlerde. Yarattığımız bu sanal dünyalar zamanla bize zarar verecek ki fazlasıyla zarar veriyor zaten. Gerçeklik algımızla bu kadar suni ortama yer veriyor ve kişiliğinizin bölünmesine yol açıyorsa biz travma yaşıyoruz ülke olarak, toplum olarak, dünya olarak.
Ali Alışır olarak sanallıkla siz ne kadar savaşabiliyorsunuz ?
Bu savaşma hikayesi Kozmos’la ilgi başka bir boyuta geldi. Kozmos sergisiyle birlikte kendimi farklı bir noktaya çektiğimi düşünüyorum. Değişimlerden biri de bu hayatımda. Savaşmanın gereksizliğine atıfta bulunuyorum. Savaşarak bir şeyin elde edilemeyeceğine kanaat getirdim. Bir süreç bu. Bazı şeyleri savaşarak değil kendi doğal süreci içerisinde bırakarak oluşması gerektiğine inanıyorum. Süreç onu getirdiyse zaten o yaşanacaktır, savaşmanız onda büyük değişiklikler yaratmıyor.
Sanal olan serilerinizde daha isyankar etkileşimler gözlemliyoruz. Kozmos sergisinde ise daha dinginlik var sanki.
Aslında karmaşa hala bitmedi. Tamamen dingin işler diyemem bu işlere hala hareket var. Bu sefer şöyle bir hareket var. En azından akıyor ve kafamı kaldırıp baktığımda hareketi izleyebiliyorum, görebiliyorum. Hem kendi içindeki bu hareket hem de dış dünyada devam eden bu hareket çok güzel. En azından ben kendimi bu noktada doğru ifade ettiğime inanıyorum.
O zaman aslında hissetmeden yansıtamam diyenlerdensiniz.
Bugüne kadar açtığım sergilerde şöyle bir durum vardı: Ben onları zihinle üretilmiş işler olarak nitelendiriyorum. Arkalarında bir duruş ve düşünceyle üretilen işler. Bu sergiyi (Kozmos) kalple yapılmış işler olarak nitelendiriyorum. Daha fazla renk, daha fazla hareket daha az fikir var. Kendi başına söylemek istediği daha çok şey var. Bütün sergiler içinde en az uğraştığım sergi bu. Çünkü bir nehirde plastik topu bırakmaya benziyor. Ben kendimi öyle görüyorum ben o nehrin içinde hareket halinde yolumu buldum ve hala öyle devam ediyorum. Akıntıya doğru yüzmüyorum. Yolumu buldum ve öyle devam ediyorum. Bu süreç zarfında bu sergi çıktı. Sanal sergiler serisi daha çok zihinle bu sergi ise daha çok kalple ortaya çıkmış oldu.
Bu çalışmaları yaparken teknolojiden yararlanıyorsunuz. Teknoloji olmasaydı nasıl bir üretim yöntemi seçerdiniz?
Bence çok basit şeylerle de sanat üretimi yapabilirsiniz. Ben 21. yüzyılda doğduğum için bunu seçtim. Kendimi en iyi ifade edebileceğim malzeme bu olduğu için teknolojiyi tercih ettim. Daha ilkel şartlarda yaşasaydım, daha kötü işler yapacaktım anlamına gelmiyor bu. Her şeyden önce sanat yapmak kavramına çok takılmamak gerekiyor. Önemli olan kendinizi en iyi ifade edeceğiniz malzeme. Çağdaş sanattaki en büyük hastalık; malzeme hastalığı. Elli yıl önceki çalışmayı bugün farklı bir malzemeyle görmek istemiyorum. Sanattaki yeniliği malzemeyle değil, fikirle, yerleştirme biçimiyle görmek istiyorum. Bugün çağdaş sanat fuarlarını gördüğümüzde inanılmaz işler var ama çoğu dekoratif işler. Yıllar sonra çok anlamı kalmayacak işler.
Yıllar önce ilk Van Gogh resmini gördükten sonra iki ay resim yapamadım. O dönemler resim yapıyordum. İyi bildiğiniz bir tekniği sizin gitmeniz gereken yere biri yüz yıl önce çoktan gelmiş. Ve bunu çok sıra dışı ve çok insani şekilde yapmış. O zaman diyorsunuz ki bunu niye yapıyorum. O niye sorusu sizi yeni işler yapmaya itiyor. Dersler, paneller, sergiler söyleşiler aradan çok zaman geçti. Doyuma ulaştığınızı düşünüyorsunuz. Geçen yıl tekrar Van Gogh çalışmalarını görmeye tekrar gittim ve işlerine yine vuruldum, hayran kaldım. 21. yy sanatının yüzde 80’ i çöp olacak. Bu çok önemli bir şey eğer gerçek anlamda insani bir şey katmıyorsanız o duygunun içine her şey geçici olacak. Çünkü insanız ve aradığımız değer yıllar sonra yine aynı olacak. Samimiyet çok az . Van Gogh belki çok popüler değildi işleri o dönemde çok satmadı. Ama çok samimi yaptığı şeyler, yıllar geçse de etkisi devam ediyor. Samimiyet her zaman kazanır. 21.yy sanatında samimiyetin eksik olduğunu görüyorum .
Sizce sadece sanatta mı samimiyet yok?
Çok konuda var tabii. Sanatla ilgilenen insanlarda bu samimiyetsizliği çok kabul edilemez olduğunu düşünüyorum.Karşı tarafla anlaşamıyor olabilirsiniz ama kendinizle anlaşamamanız sıkıntılı. Orada çok duygu var. Sanat sadece sizin iç kavgalarınızla oluşan bir süreç değil. Barışma süreçleriniz, hüzünleriniz var orada çok duygu var. 21. yy sanatı sadece dekor olmamalı.
Sürekli bir hesaplaşma ve sorgulama var sizde. Ali Alışır sürekli kendisini sorgulayan bir mi?
Hayır böyle bir süreç yok. Bu araba kullanmak gibi çok dikkat ederseniz kaza yaparsınız. Hayatın merkezinde hep siz varsınız. Ne koyarsanız oraya koyun sonuçta orada hep siz varsınız. Yıllar önce bir Bülent Ortaçgil röportajı okumuştum . Ona sorulan ne zaman sanatçı oldunuz sorusuna şöyle cevap vermişti: ‘Herkes evden gittikten sonra evde tavana bakarken fark ettim demişti.’ Kimse size üretin şunu yapın demiyor. Bu kadar geniş zaman içerisinde disiplin yaratmak zorundasınız. Kendinizle konuşmalarınızda samimiyeti yakalamalısınız. Bunu neden yaptığınız çok önemli şöhret için mi para için mi yoksa kendiniz için mi? Roller değişince tehlike başlıyor.
Bir dönem roller değişti mi?
Bir dönem yaşadım. Ego çok tehlikeli bir şey her şeyi kendine mal ediyor. Ben yaptım ismimde oldu, şöhret oldum, satış da yaptım. Bunların önüne eğer kendi karakterinizden olmayan şeyler gelirse yaptığınız işlerin hiçbir içtenliği kalmaz. Bizim için aslında en zor olan şey bu.
O dönem hayatınızda hangi döneme denk geliyor?
Ben bu sergiden önce bir ego zehirlenmesi yaşadım. Herkes yaşıyordur ama ben farkına vardığım için belki ‘Kozmos’ sergisini yapmaya karar verdim ve yaptım. Bunu söylemekten çok mutluyum. Arkamda çok fazla maddi ve manevi beklenti bıraktım. Şu anda yaptığım işlerle egomu daha fazla memnun etmeme kararı aldım. Yaptığım işlerde de daha sağlıklı geri dönüşünü hissediyorum. Duygusal anlamda bunların geri dönüşünü çok yoğun hissediyorum.
Egonuzu memnun etmeme kararı nasıl alınan bir karar?
Bunu ne için ve kim için yapıyorsunuz. Bu satar, bu tutar diye yaparsanız tehlikeli. İhtiyacınız olmayan bir şeyi almaya benziyor bu. Belki de aldığınız şeyden onlarca var elinizde ama siz yine de alıyorsunuz. Bunu sorguladığınızda onu almanızı isteyen şey egonuz aslında. Sizden daha kuvvetli size hükmeden bir şey varsa siz de ona hükmedebilirsiniz. Anlatmak istediğim şey bu.
Peki bu geçişi nasıl sağladınız ? Kişinin egosuyla savaşması oldukça zor bundan sıyrılmayı nasıl başardınız?
Özel hayatımda yaşadığım bazı şeyler bunu fark etmemi sağladı. Bana kalırsa kendine açık olan herkes bunu alabilecek potansiyele sahip. Ben belki herkesin ulaştığı noktaya çok geç geldim. Belki de herkesin geldiği noktadan daha farklı bir noktadayım şu an. Onu da bilmiyorum ve çok da umurumda değil açıkçası. Kendi içimde o dengeyi kurduğumu ve o bütünlüğü sağladığımı düşünüyorum. Ne yaparsam sadece kendim için yapıyorum. Bugün bu sergiyi kapatıp bir sene boyunca hiçbir şey yapmayabilirim. Sonrasında daha ferahlamış şekilde dönebilirim. Çünkü birisi beğensin, tanısın ya da satılsın diye bunu yapmayacağım. Yani egom istediği için yapmayacağım.
Şimdi biraz da Kosmoz’dan bahsedelim.
Hayatın kendisi, en küçük biriminden en büyük birimine kadar evrendeki bu yansımaların hepsi Kosmoz’un kendisini oluşturdu. Bunda insanların gündelik hayatlarının içindeki ritimlerini görüyorsunuz. İşinden evine dönen insanları, şehir görüntüleri, kent görüntüleri görüyorsunuz. Bunların hepsi bir anlamda Kozmos’un konusu haline geldi. Ben bunları evrenin fraktal yapısıyla bir araya getirdim. Evrenin fraktal yapısı nedir: Mesela nova patlamaları başka evrende 4. boyut, 5. boyut belki yıldızlar galaksiler…Öncelikle hayatımızdaki en sıradan anla en sıra dışı anı bir araya getirdim. Buradaki sahaf da benim için Plüton kadar önemli veya sokakları dolduran insanlar yıldız hareketleri kadar önemli. Fotoğraflara yaklaştığınızda detayların içinde bizi oluşturan elementler var. Karbon, oksijen veya DNA motiflerini görüyorsunuz. Evreni anlayabilmek için önce kendimizi anlamamız gerekiyor. Bunlar ayrılmaz bir bütün ve biz bu bütünün bir parçasıyız. Yaşam denen olgunun içinde biz bir zerreciği oluşturuyoruz. Bu sergiyi yaparken öyle bir anla karşılaştım. Norveç’te 3000m’ye çıkıp milyonlarca yıldızın altında çadır kurup kuzey ışıklarını gördüğümde şunu hissettim. Aslında çok basit gibi görünen kibir ve egoyla uğraşırken anları kaçırıyoruz. Fotoğraftaki siyahlıklar evreni yani boşluğu temsil ediyor aslında. Kentler de birer canlı organizma onlar da hareket ediyor ve savaşıyor. Genel itibariyle Carl Sagan’ın söylediği gibi ‘Biz birer yıldız tozuyuz.’’ ve yıldız tozuysak birbirimizi anlarsak evreni de anlayabiliriz.
Sanatsal bir çalışmanın sizi etkileyebilmesi için nasıl olması lazım?
Her şeyden önce samimi olması lazım. İçinde duygu barındırıyor olması lazım içinde duygu yoksa istediği kadar kurallarına uygun olsun size bir şey vermemiş oluyor. Bir çalışmanın neden yapıldığının sorusunun cevabının olması lazım. Benim için en önemlisi o.
Fırçayla resim yapıyor musunuz hala?
Çok uzun yıllardır yapmıyorum ihtiyaç duymuyorum ama ilk başlarda tiner ve terebentin kokusuyla bilgisayarın başında çalışıyordum. Alışmam uzun bir zaman almıştı. 🙂 Bazen olumsuzluklar ya da yokluk size yeni imkanlar sağlayabilir. İtalya’ya taşındığım dönemde resim yapacak alanım yoktu. Fotoğraf makinem ve bilgisayarım vardı sadece. Bununla ne yapabilirim diye düşünürken kendimi birden dijital dünyanın içinde buldum. Belki resim yapsaydım bu kadar farklı işler çıkartamayabilirdim.
Türkiye’deki çağdaş sanatla ilgili düşünceniz nedir?
Genç sanatçıların işlerinin çok özgün olmadığını düşünüyorum. Temelde bir eserde özgünlük olmalı koleksiyonerler ve eleştirmenler asıl buna dikkat etmeli. Özgün olmayan bir çalışmanın sanatsal bir değeri olduğunu düşünmüyorum. Sürekli birbirinin taklidi ürünler ortaya çıkmış oluyor böylelikle.
Sizi sanat alanında etkileyen belirli isimler var mı?
En fazla okuduğum kitaplar, insanlarla yaptığım sohbetler veya yaşadığım ilişkiler benim çalışmalarıma heyecan, renk ve dinamizm katıyor. Etkilenerek üretimin bu yaşta ve bu tarzda çok doğru olduğuna inanmıyorum. Birçok işi beğenebilirim ama ben artık kendi hikayemi yazıyorum. Her türlü tecrübeye açığım ama başkasının tecrübesi onun tecrübesi ve fikri. Beni derinden etkileyecek duygulara daha fazla açığım.
Size bir Hindistan yolu görünüyor gibi. 🙂
🙂 Gezmeyi çok seviyorum ama Hindistan’ın çok ticari ve tehlikeli bir yer olduğunu düşünüyorum. Kuzey ülkelerinin maneviyatının çok daha kuvvetli olduğunu düşünüyorum. Finlandiya veya Norveç’e gitmenizi öneririm.
Şu anda çalıştığınız bir proje var mı?
Hayır. Planlayıp bir proje yapmıyorum. Oluşmadı henüz. O süreç içerisinde kendi kendine oluşan şeyleri daha doğru buluyorum. Bir insanda olabilir bu, işte olabilir kariyerde. Siz bir şeyleri zorladıkça olmayacaktır o. Bunu gerçekten neden istiyorsunuz. Sırf güzel diye birinden hoşlanıp ona yaklaşmanız gibi oluyor o zaman sergi süreci.
*Fotoğraflar: Balım İslamoğlu
Fotoğraf insanı ve sanat arsızı. Birçok kişisel ve karma sergilerde bulundu. Ulusal ve uluslararası ödüller aldı. III.Uluslararası Bursa Fotoğraf Festivali’nde saha sorumlusu ve koordinatör olarak görev aldı. Halen kişisel sergiler açmakta, fotoğraf atölyeleri yürütmekte, workshoplar düzenlemekte ve kısa film çalışmaları yapmaktadır.