Evrensel boyutlara ulaşmış ünüyle dünya edebiyatının en büyük yazarlarından olan Johann Johann Wolfgang Von Goethe tarafından 1774 yılında yazılmış bir mektup romandır “Genç Werther’in Acıları”.

Bu romanın üç ay gibi kısa bir zamanda yazıldığı söylenir; bazı kaynaklar ise iki haftada tamamlandığını söyler. Genç Werther’in Acıları, Alman edebiyatında çığır açmakla kalmamış, ülke dışında da büyük bir ilgiyle okunmuş. Dünya çapında etki uyandıran ilk Alman romanı olmuştur. Werther ateşi tüm Avrupa’yı kaplamış ve Goethe’nin Werther’in yazarı olarak tanınmasına yol açmıştır. Özellikle Almanya’da bütün gençliği etkisi altına alan romanın birçok intihara neden olduğu, Werther’in giysileri mavi frak, sarı yelek ve çizmelerin, döneminde moda yarattığı gerçeği de yadsınamaz.

Goethe, bu romanı yazdığında henüz 25 yaşındaydı. Son derece duyarlı ve tutkulu bir genç ressam olan Werther’in hayali dostu Wilhelm’e yazdığı mektuplardan oluşan roman, edebiyatta akılcılığın yerini alan duygusallığın başyapıtıdır.

Roman, yazılmadan kısa bir süre önce, Goethe’nin Charlotte adlı genç bir kadınla yaşadığı ilişkiden yola çıktığı söylenir.

18-yuzyil-werther-salgini-1

Romanın ilk basımları, 1774 ilkbaharında Leipzig kitap fuarlarında yerini almış ve aynı zamanda en iyi satan kitap olmuştur. 1787’de bunu, yeni bir versiyonu takip etmiştir. Roman, Goethe’yi, 1774 yılında Almanya’da birdenbire şöhretinin doruğuna ulaştırmıştır. 18. yüzyıl Alman edebiyatı içinde taşıdığı önem, ilk mektup-roman olmasıdır. Hatta Napoleone’un da kitabı sürekli yanında taşıdığı söylenir.

Roman, biçim olarak Werther’in mektuplarından oluşuyor ama bir yerden sonra mektuplar kesiliyor ve yayımcı olarak adlandırılan bir anlatıcı araya girip çevreden topladığı bilgiler dâhilinde Werther’in son günlerini öyküledikten sonra, ölmeden önce Lotte’ye hitaben yazdığı son mektuba yer veriyor ve Werther’in nasıl öldüğünü yine kendisi anlatıyor. Romana, sanki gerçekmiş havası veren bu anlatı biçimiyle, okuru doğrudan öykünün içine çekmek amaçlanmıştır. Zaten romanın başında yer alan ve Goethe’nin okurlarına seslendiği giriş sözleri de, okurları, kendilerini Werther’le özdeşleştirerek romanı okumaya çağırıyor. Burada Goethe’nin okurdan istediği Werther’in çektiği acılardan etkilenmesi, bu acıları paylaşması ve onun çaresizliğine üzülmesidir.

18-yuzyil-werther-salgini-2

Genç Werther’in Acıları, Werther adındaki genç bir hukuk stajyerinin, nişanlı bir kadın olan Lotte ile intiharına kadar yaşamış olduğu ızdırap dolu ilişkisini konu alır.

Hikâye, Werther’in mektuplaştığı hayali arkadaşı Willhelm’in eliyle, mektuplar biçiminde anlatılır. Büyük kentin yarattığı ruhsal çöküntüden doğaya kaçarak Wahlheim’e yerleşen aydın bir gençtir Werther. Orada tanıştığı soylu bir ailenin güzel kızı Lotte’ye âşık olur. Lotte de kayıtsız değildir bu aşka ama Albert’le nişanlıdır ve verilen sözler, ahlaki değerler önemlidir. Lotte Albert ile evlenir. Werther ise bir aile dostu olarak yer alır yanlarında. Fakat aşk ve dostluk arasındaki sınır çizgisi zayıftır. Sınırı aşmaktan korkan Lotte, bir daha görüşmeme kararı alır. Werther’in bu acıya dayanması ise imkânsızdır. Aslına bakılırsa Werther’de kendi yaşamından bir parça vardır Goethe’nin. 9 Haziran 1772’de Wetzlar’da hukuk stajını yaparken, bir arkadaşının nişanlısına (Charlotte Buff) âşık olduğu için yaşadığı duygu ve ahlak çatışmasından esinlenmiştir bu romanını yazarken. Sondaki intihar vakası ise, o sıralarda Wetzlar’de bir elçilik sekreteri olan arkadaşı Karl Wilhelm Jerusalem’in kendisi için erişilmez olan evli bir kadına olan aşkı, Werther’in elleriyle hayatına son vermesi için Goethe’ye esin kaynağı olmuştur.

Werther, Lotte’ye bir mektup yazar:

“Bak Lotte! Bana ölümün sarhoşluğunu tattıracak olan o soğuk ve korkunç kadehi elime alıyorum. Onu bana sen uzatıyorsun, ben de alırken hiç duraksamıyorum. Hayatımın bütün istekleri ve ümitleri yerine geldi. Ölümün çelikten kapısını vurmak öylesine titretici ve çetin ki!”

diyen Werther, “Silahlar dolu. Saat on ikiyi vuruyor. Alınyazısı bu, önüne geçilmez. Lotte! Elveda Lotte! Elveda!” sözleriyle mektubuna ve yaşamına son verir.

18-yuzyil-werther-salgini-3

Kitabın ilk baskısı (1774)

Romanın, savunucuları olduğu gibi, eleştireni de oldukça fazla olmuştur. Goethe, Werther ile orta sınıf statüsüne tamamen aykırı düşen bir kişiyi merkeze koymuştur. Burjuvazi toplumu Werther’i, yuva bozan, asi ve hür fikirli biri olarak nitelendirmiştir. Edebiyatta birçok kez, faydalanabilecekleri ve eğlendirici bir şeyler beklemişlerdir. Fakat Goethe’nin bu romanı, beklentilerine karşılık verememiştir. “Yararlı” olanı direkt olarak olayların içerisinde aramışlar, kendileriyle özdeşleştirdikleri ve davranışlarından çıkarımlar yapabilecekleri bir karakter beklemişlerdir. Fakat roman, burjuvazi normlarına göre akla hayale sığmayacak şekilde, bir intiharla sona ermiştir. Birçok insan, karakterin kendi değer yargılarına aykırı düşmesi ve prensiplerine yönelik bir tehlike arz etmesi nedeniyle, Goethe’nin eserini acımasızca eleştirmişlerdir. “Genç Werther’in Acıları” onlar için, geleneksel edebiyatla birlikte hoş olmayan bir hayal kırıklığı olarak kalmıştır. Aynı intiharın yüceltildiğini öne sürmüşlerdir. Werther intiharının gerçekleşip gerçekleşmediği konusu, araştırmalar çerçevesinde uzun süre tartışılmıştır.

Son araştırmalar, bir düzineye kadar gerçekleşen Werther intiharını belgelemiştir.

18-yuzyil-werther-salgini-4

İntiharın yüceltilmesi konusundaki eleştiriler, büyük ölçüde kilise ve bazı çağdaş yazarlar tarafından yapılmıştır. Örneğin, Werther’i “Hıristiyan olmamak” ve “edepsizlik” olarak değerlendiren muhafazakâr Teolog Lavater, bunlardan biridir. Bu eleştirilerin temeli olarak diğer sebeplerin başında, birçok gencin tipik sarı-mavi karışımı Werther kıyafeti içerisinde intihara kalkışarak, bu girişimi tekrarlamış olması yatmıştır.

Hatta kilisenin beyan ettiği tahmin edilen intihar sayısı o kadar yüksek olmuştur ki, bu tür intihar girişimlerinin gerçekte olup olmadığı bugün hala tam olarak bilinmemektedir.

Bununla birlikte Leipzig, Kopenhag, Milano gibi bazı bölgelerde kitap yasaklanmıştır. Goethe ise, insanın, ruhundaki ızdırapları yazıya dökmesi gerektiğini dile getirerek, kendi yaşanmışlığını, en iyi örnekle ortaya koyduğunu ispat etmiştir. Özellikle kendisinin oldukça soğukkanlı ve makul olduğunu göstermiştir.

Goethe, intihar konusunda kendisini sertçe kınayan Piskopos Lord Bristol’a alaycı bir şekilde şöyle karşılık vermiştir:

“Siz şu an, bir yazardan hesap sormaya ve zaten sönmeye yüz tutan ışıklarını tamamen söndürmekten başka hiçbir şey yapamayan bir düzine aptal ve ciğeri beş para etmez insandan, dünyayı büyük ölçüde kurtaran ve dar görüşlü beyinler tarafından yanlış algılanan bir esere çamur atmaya kalkışıyorsunuz.”

18-yuzyil-werther-salgini-5

Goethe bir yandan dindar ve sivil kesim tarafından yapılan ağır eleştirilere katlanmak zorundan kalırken, diğer yandan da mektup romanının fanatik taraftarları ortaya çıkmıştır. Özellikle gençler arasında Werther’i bir idol haline getiren bağımlılık derecesinde bir Werther hayranlığı baş göstermiştir. Hiçbir evde eksik olmayan meşhur Werther fincanı ve hatta Werther parfümünü de kapsayan, daha önce de bahsettiğim gibi sarı pantolon, sarı yelek, mavi ceketi kapsayan bir Werther modası başlamıştır. Günlük yapılan kahve ve çay saatleri ise, bu on yılın orta sınıf tabakasına, çağdaş edebiyatla etkili bir tanışma fırsatı sunmuştur. Destekleyen gruplar, romanı, özellikle Werther’e benzeyen pozisyonda bulunan ve doğrudan söz edilmeyi isteyen insanlar arasından bulmuşlardır. Goethe’yi doğru anlayan kişiler kendi durumlarını bir şeyler ile bağdaştırabilmiş ve Werther’in çekmiş olduğu acılarda ruhlarını yüceltmişlerdir. Bu durum, günümüz okur kitlesi için de geçerlidir.

18-yuzyil-werther-salgini-6

Kitapta geçen Werher’in hayali dostu Wilhelm’e yazdığı mektuplarından bazı alıntılar şöyledir:

17 Mayıs

Eğer buradaki insanların nasıl olduklarını merak ediyorsan, sana şunu söylemem gerekiyor: Her yerdeki gibiler! İnsan soyu tek bir kalıptan çıkmadır. Çoğu, yaşayabilmek için günlerinin büyük bir bölümünü çalışarak geçirir ve özgürlük olarak artakalan zaman onları o kadar kaygılandırır ki, ondan kurtulmak için denemedik şey bırakmazlar. Ey insanın alınyazısı!

Ah ilk gençliğimin arkadaşı o kadın yitip gitti! Ah, keşke onu hiç tanımamış olsaydım! – O zaman, “Sen bir budalasın, dünyada bulunamayan birini arıyorsun,” derdim; ama ona sahip olmuştum, duyumsamıştım o yüreği, o büyük ruhla birlikteydim ve onun yanında kendimi olduğumdan daha üstün buluyordum; çünkü onun yanında, olabileceğim ne varsa, hepsini olabiliyordum. Tanrım! Onun yanında, ruhumun tek bir gücü kullanılmadan kalır mıydı hiç?

22 Mayıs

İnsan yaşamının yalnızca bir düş olduğunu başkaları da daha önce düşünmüştür; bu duygu benim de peşimi bırakmıyor. İnsana ait etkin ve araştırıcı güçleri tutsak eden sınırlamalara bakıp, bütün etkinliklerimizin, zavallı varoluşumuzu uzatmaktan başka hiçbir amaç taşımayan gereksinimleri karşılamaya yönelik olduklarını görüp, sonra da araştırmalarımızın bazı noktalarıyla ilgili olarak kendimizi teskin etmemizin tutsağı olduğumuz duvarları renkli biçimlere ve aydınlık görüntülere boyayan düşsel bir boyun eğmeden başka bir şey olmadığını fark edince işte o zaman suskunlaşıyorum Wilhelm. Kendi içime dalıyor ve içimde bir dünya buluyorum! Ama böyle yaparken düzenli ve canlı bir güçle değil, daha çok sezgiyle ve karanlık bir arzuyla hareket ediyorum. O zaman duyularım bulanıklaşmaya başlıyor ve ben, düşlerin arasından dünyaya gülümsemeye devam ediyorum…

27 Mayıs

Diyorum ki sana, sevgili dostum, aklımın karmakarışık olduğu bir anda, varoluşunun dar çerçevesinde mutlu bir kayıtsızlık içinde yaşamını devam ettiren, günü gününe başının çaresine bakan, yaprakların ağaçlardan döküldüğünü görünce kışın geldiğinden başka bir şey düşünmeyen bu türden bir varlıkla karşılaşmak tüm karmaşayı dindiriveriyor…

21 Ağustos

Sabahları ağır bir düşten yarı bilinçsiz uyanmaya çalıştığımda, Lotte’yi boşu boşuna arıyorum; mutlu ve masum bir düş, sanki onunla birlikte çimlerde oturuyor, elini tutup binlerce kez öpüyorum sanısıyla beni kandırdığında, geceleri yatağımda onu boşuna arıyorum. Ah, uyku sersemliği içinde hala onu arayıp yokluğuyla uyandığımda, sıkışan yüreğimden bir gözyaşı seli boşanır ve ben, teselliden yoksun, ağlayarak karanlık bir geleceğe doğru devam ederim…

3 Eylül

Bazen aklım almıyor; onu yalnızca ben, hem de öylesine içten, öylesine dolu dolu severken, ondan başka hiçbir şey görmez, bilmezken, ondan başka hiçbir varlığım yokken, nasıl olur da onu bir başkası da sever, sevebilir?

26 Kasım

Bazen kendime şöyle diyorum: Yalnızca senin bu türden bir yazgın var; diğer insanların mutlu olmalarına sevin –hiç kimseye senin gibi acı çektirilmemiştir. –Sonra da eski zamanların bir ozanını okuyunca, kendi yüreğimin içini görür gibi oluyorum. O kadar acı çekiyorum ki! Ah, insanlar benden önce de böylesine perişan olmuş mudur?

18 Temmuz

Wilhelm, sevgisiz bir dünyanın yüreğimiz için ne anlamı olabilir? Işıksız bir oyuncak fenerden farksızdır! Feneri yakar yakmaz beyaz duvarın üzerinde rengârenk imgeler oluşur! Ancak geçici hayaller olsalar bile, biz yinede küçük oğlanlar gibi karşılarına geçip de büyülü görüntülere seviniriz, onlarla mutlu oluruz…