Bir pencere köşesi. Pencerenin köşesindeki sinek. Her gün dışarıya baktığım odamın tek penceresi. Pencere turuncu. Dünya turuncu bazen. Bazen siyah. Bazen gri. Sinek vızıldıyor. Pişmanlık duysun istiyorum. İçeriye girip de çıkamadığı için. Girmemeliydin işte, diyorum. Dudaklarım oynamıyor. Sandalyem sallanmıyor. Belim ağrıyor saatlerce oturunca. Gözlerimi kırpışlarım seyrekleşiyor. Yandıklarını hissediyorum. Arada bir bulut beliriyor gökyüzünde. Turunculuk gidiyor. Gözlerimi odamda gezdiriyorum. Her şey tahta. Kitaplık. Dolap. Komodin. Masa. Sandalye. Karyola. Gözlerim daha çok acıyor. Ne de kolay eskiyecek, diye geçiriyorum içimden odama bakarken. Her şey tahta. Çürüyecek zamanla. Kokacak. Kokuşacağım ben de odamla beraber. Bulut geçiyor. Turunculuk işte, diyorum. Sinek çırpınıyor. Neredeyim ben, diye soruyor mudur kendine? Farkında mıdır çıkamadığı, hiç bilmediği bir yerde olduğunun? Yerler bile tahta. Gıcırdıyor yürürken. Odamdaki sessizliğin dile gelmiş hali o gıcırtılar. Ben değmedikçe konuşmuyor. Gözlerim, tahta pervazda geziniyor. Ellerim, sandalyenin tahta kolçağını sıkıca kavrıyor. Dışarıdaki turunculuğun odama dolduğunu hayal ediyorum. Eşyalarım eskimeden, diyorum, çürümeden, ben de onlarla birlikte kokuşmadan turunculuk sarsa dört bir yanını. Büyüse. Biraz sarı biraz da kırmızı. Neden her şey tahta? Neden pencerede sinek? Neden sallanmayan sandalyede oturan ben? Sinek vızıldayarak bir aşağı bir yukarı gidip geliyor. Gözüm kapıya gidiyor. Artık yerinden oynamayan kapı koluna bakıyorum. Yeniden oynamasını beklemiyorum. Kilit boşluğundan ışık sızmıyor. Kolçağı sıkıca saran elim gevşiyor. Doğruluyorum. Odamın sessizliğine değiyorum, karşılık veriyor. Bir gıcırtı. Camı açıyorum. Bir bağırtı. Sineği izliyorum. Önce vızıldıyor. Sağa sola yalpalıyor. Havayı teneffüs edince boşluğa bırakıyor kendini. Camı kapatıyorum. Yine bir bağırtı. Sinek vızıltısının boşluğunda gözlerim yanıyor. Sandalyeye bırakıyorum kendimi. Yine bir gıcırtı. Elim cebime gidiyor. Sineğin ardından avuçladığım turunculuğu çıkarıyorum cebimden. Bir daha değmeyeceğim tahta zemine bırakıyorum. Sandalyenin kolçağını sıkıca kavrıyorum. Yanan gözlerimle turunculuğun yerden yatağıma, yatağımdan kitaplığa, oradan da dolabıma yayılışını izliyorum. Ne eskiyeceğiz ne de kokuşacağız. Derin nefes alıp gözlerimi önce kırpıyor sonra da kapıyorum. Turunculuk artık içimde. Ben turuncuyum.