Huysuz, zalim, kırgın… Dünyanın en iyi insanı bile en sevdiğini kaybettiğinde dönüşür. Ricky Gervais’in (henüz bir sezonu yayında) yazıp, yönetip, başrolünü üstlendiği “After Life (Hayattan Sonra)” bize bunu anlatıyor. Komedinin trajediyi yuttuğu, gerçeğin çırılçıplak kaldığı bir yapım. Eşini kaybeden bir adamın hikâyesi, sıra dışı bir yas öyküsü. Sadeliği çarpıyor, yaşamın ta kendisi gibi. Dürüstlüğü şamar atıyor, feleğin sillesi gibi. “Komedi-dram” kategorisine alınmış dizi ama bir yanıyla belgesel de sayılabilir pekala. Çünkü biz, hepimiz, o adam olacağız bir gün ya da birilerini o adama dönüştüreceğiz. Bu iyi haber çünkü sevmenin ve sevilmenin sonucu.

Diziyi seyrettiğim sıralarda gündem yazılarını (ilgilenmediğim olayları bile onun üslubunda okumayı sevdiğimden) kaçırmamaya çalıştığım Zehra Çelenk’in öykü kitabı “Hayatta Kalma Rehberi” çıktı. Tam da dizideki kahramanın soğukkanlı (ve köpeği nedeniyle başarısız) intihar düşüncesi aklıma takılmışken kitaptaki öyküler başka türlü eşlik ettiler sürecime.

Dünya değişir

Hayatta Kalma Rehberi, Julian Barnes’ın Hayat Düzeyleri’nden bir alıntıyla karşılıyor bizi. Tamamını burada vermek istemem ama içinde geçen cümlelerden biri “Ve dünya değişir.” Çelenk’in öyküleri için önemli bir anahtar cümle. Zira tüm karakterler bu umuda, direniş arzusuna sahip, hepsinin değişim-dönüşüm süreçleri anlatılıyor.

Çelenk, günümüzün “sıradanlığını”, ruhumuzun “güya” sakladıklarını, insan olmanın bütün sakar, yaralı yanlarını sadece gözlerinin ve zihninin değil, ruhunun gördükleriyle yazıya dökmüş. Bunu yaparken de tüm karakterleri güzelleştirmek, kusursuzlaştırmak ve/veya özenilesi şahsiyetler yaratmak amacıyla yapmamış. Âşık olmanın, kardeş olmanın, yalnız kalmanın, babasız kalmanın, zamansızlığın, anneyle kalmak zorunda olmanın, yaşlanmanın, zamanın içinde savrulmanın, körleşmenin, aydınlanmanın kitabı bu. Ricky Gervais’e After Life’ta eşlik eden karakterleri de sıklıkla düşündüm kitabı okurken. Herkesin kendi can acısını yaşama halinin başka olduğunu, gönül çukurunu doldurduğu suyu kendince bulduğunu düşündüm. Sonra düşünceler büyüdü, büyütüldü…

Bizim mahrem iç tarihimiz satırlarda

Cesur bir kitap, popüler kültüre hizmet etmeyen bir eser. Ve otosansürsüz, sakin… Zaman zaman utandığımız o iç yakınmalarımız bütün duruluğuyla karşımıza çıkıyor.

“Büyüdükçe öldürülecek kişiler listesi uzadıkça uzamıştı.”

(Boynuz adlı öyküden, s.19)

Belki de hiç sese kavuşturmadığımız itiraflarımız…

“Kendim olmamı çok kolaylaştıran bir yanı vardı onunla olmanın. Ya da öyle zannediyordum.”

(Manzara Körlüğü adlı öyküden, s.16)

Kadın olarak, acıdan sonra yapılanan yeni hayatımızın sesleri…

 

“Babamın koruması ortadan kalkınca rahatlamıştık. Uzun uzun çektiğimiz acı hem daha dayanıklı hem de daha esnek kılmıştı bizi. Çok iyi bir adamın taşıdığı çıkıntı kadınlar değildik artık.”

(Hayatta Kalma Rehberi adlı öyküden, s.43)

Sonra bir de tekrar tekrar okudukça saksıyı kırıp toprağı avuçlatan bazı satırlar (gülümsetmeyi ihmal etmeden)…

“Dünyada bütün aşk şiirlerini insanlar yazdı ama aslında çok azı gerçekten sevmeyi bilir, aklınızda bulunsun. Güzel cümleler kurabilmeleri iyi bir sevgili oldukları anlamına gelmez. Biri size içinizi eritecek bakışlar atıyorsa bir ara meşrubat kutusuna da öyle bakıp bakmadığını kontrol edin. Sadece söylüyorum.”

(Sonbaharın İki Yüzü adlı öyküden, s.78)

Bazen bomboş, durağan gelen, kimi zaman bir şaka, hatta yalan olduğuna ikna eden, içinde ilerledikçe kaygı, zaman zaman coşkulu isyan sandığına dönüşen hayatların kitabı bu. Yine de, rağmen umudu bir çengelli iğneyle her bir öyküye sakince iliştirmiş Zehra Çelenk. Okuruna gülümsemiş, yalnız değilsin demiş, omzumuza elini koymuş. Ricky Gervais de dizi de (daha huysuzca tabii) hemen hemen aynı muameleyi yapıyor bize. “Evet, insanız ve yıkılacağız, bundan kaçışımız yok. Ama hayat var, nefes var. O halde devam,” diyor Çelenk ve Gervais. Güzel bir düet yaptılar benim için. Kedi köpek gibi tatlı tatlı didiştiler içimde; Gervais’in köpeği, Çelenk’in kedileri…

Serbest düşüş

Çelenk’in Gazete Duvar’da yayımlanan gündem yazılarında kelimelerle yarattığı kıvrak ritmi, zengin ve renkli koreografiyi okuru iyi bilir ama yazarın öykülerindeki derinlik ve katmanlar farklı. Zira yazarın özel yolculuğu bu ve bizler gündem yazılarındaki geçici konukluğumuzun aksine, sakinleriyiz o öykülerin.

Dizinin ve kitabının bende bunca uyumlanmasının bir diğer sebebi de, Çelenk’in deneyimli senaristliği olabilir tabii. 14 öykünün yer aldığı kitapta üçü “Gelecekte Biten Hikâyeler” başlığı altında toplanıyor. İşte bu bölümde yazarın senarist kimliği iyiden iyiye kendini gösteriyor ki, sinematik okuma yapmayı seven biri olarak farklı bir tat aldım bu öykülerden açıkçası. Zaten kitabın tanıtım gecesinde oyuncuların yaptığı okumalar bana kısa film, hatta tiyatro tadı da yaşatmıştı. Sese kavuşabilen metinlerin etkisi de bir başka oluyor. Hayatta Kalma Rehberi, kısa sürede birkaç baskı yaptı ve yazar üreten bir isim. Sanki bir roman da okuruz kendisinden yakın zamanda.

Hayatın ve ona mesken dünyanın bazen sıkıcı, yorucu, bunaltıcı ama ne olursa olsun çılgın ve tuhaf bir şekilde tatlı olduğunu hatırlatan bir dizi seyrettim, bir de kitap okudum. Kendime serbest düşüş, kaçınılmaz bir yüzleşme yaşattım. İyi oldu, fiske oldu, hayat oldu. Yaratıcılarına, ne olursa olsun hep bir gün iyileşecek olacağımızı hatırlatanlara minnetle…

 

(*)  Başlık da kitaptan alıntıdır. Favori öykülerimden biri olan Hayatta Kalma Rehberi’nden…