Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar;
Ya ölmeli cellatlar ya
 da hiç doğmamalı çocuklar…
Ernesto Che Guevara

 

Her şey 2008 yılında başlamış. Tanzanya’nın Shinyanga bölgesinde bir ayda 70 albino elleri ve ayakları kesilmiş, kafa derileri yüzülmüş halde bulunmuş. Cinayetlerin kurbanı ise çoğunlukla albino çocuklar. Pagan inanışlar Afrika’da halen geçerliliğini koruyor. Vudu büyücüleri zengin olmak isteyen, iyi bir kısmet bulmak isteyen veya sağlığına kavuşmak isteyen pagan Afrikalılara içinde albino elleri, ayakları, gözleri veya kafa derisi bulunan iksirleri sunmak için bu korkunç vahşete sebep oluyorlar.

Sonrasında Tanzanya’daki albinoların yaptığı gösteri ile hükümet albino çocukları olan ailelere bu çocukları ülkedeki dokuz ayrı kampa bırakmaları çağrısı yapmış. Amaç güvenliklerini sağlamak. O zamandan bu yana yüzlerce çocuk bu kamplarda. Tanzanya’da albino olmak adeta bir korku filminde başrol oyuncusu olmak gibi. İlk önce aileleri tarafından ailelerince dışlanıyorlar. Siyah anne babalardan doğan bu beyaz çocuklar ya aileye lanet getirdikleri ya da toplumca utanç kaynağı sayıldıkları için bu kamplara bırakılıyor.

Gelin görün ki kampın şartları korkunç. Beş tane ağıldan bozma bina ve toprak bir bahçenin içinde tek bir ağaç var. Albinolar Afrika’nın yakıcı güneşinden bu ağaç altında korunmaya çalışıyorlar. Büyük çocuklar küçüklere bakıyor. Kovalarla taşınan sularla kız erkek tüm çocuklar bahçenin ortasında banyo yapıyorlar. O kovalar da bahçenin tek musluğundan dolduruluyor. O musluk ki hem bulaşıklara, hem çamaşırlara, hem de banyo suyuna kaynak.

Çocuklar günde iki kere yemek yiyorlar. Biri sabah saat 10.00’da, diğeri de akşam 18.00’de. Sabah kahvaltısı yulaf ezmesi. Akşam yemeği de genelde pilav ve fasulye.

Ama bu kamplara bırakılmak çözüm değil. Kapısında silahlı korumaların beklediği bu kamplar belki albino çocukları büyücülere kurban gitmekten koruyor ama Afrika’daki albinoların “sessiz katil” adını verdikleri güneşten korunmak büyücülerden korunmaktan daha zor. Ciltlerinde ve gözlerinde koruyucu pigmentler olmayan albino çocuklar, Afrika güneşinin tüm zararlı etkilerine maruz bırakılıyor. Ve onlar için güneşte yanmanın bedeli önce 1. Derece yanıklar, sonrasında ise kaçınılmaz cilt kanseri. Çünkü çoğunluğu siyah olan Afrika’da sun block (güneş koruyucu) krem üretimi yok.

Eğer Tanzanya’da yaşayan albino bir çocuksanız, size “şeytan” gözüyle bakılma ihtimali oldukça yüksek. Öyle ki albino olan insanları öldürmenin “şans” getireceği inanışından beri, Tanzanya’da albino çocuk öldürenlere “ödül” bile veriliyor. Albino insanlara dair batıl inançların hızla yayıldığı ülkede albino çocuk doğuran kadınlara, bebeklerini doğum sırasında öldürmeleri söyleniyor. Eğer anne bebeğini öldürmeyi reddederse,  çocukla anne toplumdan sonsuza dek dışlanıyor. Varlığınız lanetli olarak adlandırılıyor, korku ve ölüm ensenizde yaşamak zorunda kalıyorsunuz.

Hollandalı ödüllü fotoğrafçı Marinka Masséus, Amsterdam’da fotoğrafçılık üzerine aldığı eğitimin ardından birçok toplumsal olaya dikkat çekmek istedi. Budist psikolojisi ve Felsefe yolculuklarına da yoğunlaşan fotoğrafçı cinsiyet eşitsizliğine değindi. En son projesi “Under the Same Sun” (Aynı Güneşin Altında) isimli fotoğraf serisiyle Afrika’nın beyaz meleklerine ses olmaya çalıştı. Ödüllü fotoğrafçının amacı, bu proje ile Tanzanya’da, kötü şartlar altında yaşam savaşı veren albino insanların, özellikle albino çocukların toplumda kabul görmeleri adına farkındalık yaratmaktır. Marinka, Tanzanya’da hayatta kalmaya direnen insanlara el uzatabilmek için, güneş kremi tedarik edilmesinde de büyük uğraşlar sergilemiştir.

Onlara umudu, güzellikleri, çocuk olmayı anlatmak; belki de gözleri görmeyen birine gökkuşağının renklerini anlatmak kadar zor ve imkansız.

İşte ödüllü fotoğrafçının, “Under the Same Sun” (Aynı Güneşin Altında) adlı projesine konu olan etkileyici fotoğraflar..