“Yuvarlanan taşlar gibi evsiz olmak”

Sevgi, özgürlük ve barış mı? Gerçekten öyle mi? 2019 Türkiye’sinde alaya almadan ya da imkânsız bir şeyden bahseder gibi sözü açmadan onlar hakkında konuşabiliyor muyuz? “Çiçek Çocuklar.” Savaşın tam karşısında duran; hızla makineleşen ve dünyanın tedirgin edici bir şekilde kötüye giden bir döneminde sokaklara çıkan, festivallerde saf sevgi ile birbirlerine sarılan bu çocuklar nerede? Dirilebilirler mi? Ya da direnebilirler mi? Kadıköy’ün sokaklarında, Ege ve Akdeniz sahillerinde karşılaştığımız o u/mutlu insanlar gerçekten hippi olabilir mi? Sahi, hippilik neydi? Türkiye’de hippi olabilmek ya da kalabilmek mümkün mü?

Gelin şöyle bir başa alalım, bu ismi birazcık parçalarına ayırıp inlerine girelim! Hippiler: Modern dünyaya, onun yarattığı ve başımıza zorla kaktığı kültüre, tüketime, ahlaka ve alışkanlıklara ayak direten bir grup insan. Çok uzun yıllar sonra insanlığı tekrar çıplak ayakla doğaya çıkardılar. Bir nesile apolitik olma hakkını verdiler. Hayvanları ve bitkileri kendilerine denk kabul ettiler. Vietnam Savaşı’na karşı ayaklanmalarından çok uyuşturucu, müzik ve cinsellik dolu yaşamları ile akıllarda kaldılar. 1960’ların sonu, 70’lerin başında kendilerini tüm dünyaya göstermeyi başarabilmiş bu insanların hatırı sayılır destekçisi vardı.

Özgürlüğün sınırlarını genişleten hatta yeniden tanımlayan hippiler ile birlikte akla gelen renkler, danslar, cinsel ritüellerin yanı sıra bilinen bir şey daha var ki o da kuralları. Kendi hayatlarımıza, ahlak anlayaşımıza, ilişki biçimlerimize baktığımız zaman sınırları son derece geniş olan bu topluluğun dahi kuralları vardı. Elbette bazı küçük gruplar veya hippiliği bireysel olarak yaşayan insanların kuralları olmayabilir veya kurallara ihtiyaç duymayabilir. Fakat birden fazla insanın bulunduğu ve bir yaşam alanı oluşan bir yerde ne kadar kuralsız yaşanabilir?

Bilinen bazı hippi topluluklarının belli başlı kuralları şunlardı:

  • Mal mülk sahibi olunamazdı. ( Bu özgürlük için gerekli görünse dahi bahsedilen özgürlüğü bir kurallar silsilesi sağlıyor.)
  • Doğal olmayan doğum kontrolleri sağlanamazdı.
  • Hayvan ve alkol ürünleri tüketilemezdi.
  • İnsan yapımı halüsinojenler kullanılamazdı.
  • Herkes bir işin ucundan tutmalıydı. Herkes için eşit üretim ve tüketim gerekliydi.
  • Bazı gruplarda evlilik dışı cinsel ilişki hoş karşılanmazdı.

Bu kurallar elbette akla bugün tüm dünyada hala gücünü hissettiren dinleri akla getiriyor. Dinlerin de insanların toplu halde mutlu(?), sorunsuz, eşit haklara sahip olarak yaşaması için gerekli olduğu iddiasını göz önünde bulundurur ve kabul edersek bu insanların da yeni ama nispeten daha hoş görülür bir din yarattığını da söylebiliriz.

Peki Türkiye’de, daha doğru bir ifadeyle günümüz Türkiye’sinde hippilik ne durumda? Bu ismin Hipster ile bir yakınlığı var mı? Kadıköy’de son derece başarılı kahveler yapan o sakallı ve hawai gömlekli abinin “komün hayattan” ne anladığını kestirebiliyor muyuz? Kilyos sahillerine kaçan insanlar kendi bireysel kurtuluşunu sağlamaktan öteye geçmiş olabilir mi? Bu kadar bağırış çağırış sadece istediğin gibi giyinmek ve dilediğinle öpüşmek için mi? Yanlış ya da eksik anlaşılan, açılmamış zihinlerin eline bırakılan hippilik bizi bir şehrin barında  bir kadının veya adamın zihin kargaşasını dinlerken, Ege’nin bir sahil kasabasında bir alfanın peşinde sürüklenirken buldurabilir mi? Pek mümkün!

Günümüz; anlayışlı ve açık fikirli olma, kendini gerçekleştirme günü. Kendini gerçekleştirme peşinde koşmayanlar 3 dünya ülkesi vatandaşı olarak görülüyor. İçe kapanıklar, muhafazakârlar (dini bir muhafazakârlıktan bahsedilmediği elbette anlaşılmıştır) veya yetinmelerin insanı olanlar pek gözde değil.

Türkiye’de yaşayan 68 kuşağı hippiler sosyal devrimi, kadın – erkek eşitliğini düşünerek yanıp tutuşurken, şehre birkaç aylığına gelen günümüz hippilerin dertleri tasaları neler? Hippiliği artık başka bir ad ile anmak durumundayız: “Modern hippilik.” Bu bir eleştiri, yadırgama ve hor görme yazısı değildir. Sadece değişime yapılan bir vurgudur. Belki artık böyle bir yaşamın sınırlarında gezmek istemediğimiz için belki de siyasal düzenden dolayı sokağa çık-a-mayan, düzenin içine tüküren, her gördüğü insana sonsuz bir sevgi ya da anlayış besleyen insanı saçından sakalından, giydiği o “cool” kıyafetlerinden hala tanıyoruz. Fakat yetmiyor, bir türlü ciddiye alamıyoruz.

Doğaya dönüşün bir beach clup’ta gerçekleşmesi, dj kabinine doğru özgürlüğünü haykırmanın can sıkıcı bir tarafı var gibi. Tekrar doğaya dönmek için, bir varlık olarak diğer var olanlarla ilişkimizi anlayabilmek için, gerçekliğe daha yakın, sevgiyle yaşamak için, değiştirmek ve dönüştürmek için üretmek ve tüketime dur demek için değil. Daha rahat alkol tüketmek ve en azından kısa bir sürede olsa yadırganmadan kendimiz olabilmek için hippiyiz.