“Hiç kimse derisinden kurtulup başka biri haline gelemez.

Nihayetinde hepimiz dünyaya kendi trajedilerimizi yaşamak üzere doğuyoruz.”

Diane Arbus

Diane Arbus 1923 yılında New York’ta doğmuş Amerikalı bir fotoğrafçı. Baskıcı bir ailede büyümüş ve hayatı boyunca bunun izlerini taşımış. 18 yaşında babasının dükkanında çalışan Allan Arbus ile evlenmek için diretince ailesiyle sorun yaşamış ama amacına ulaşmış. Eşiyle birlikte moda fotoğrafları çeken sanatçı, hem geçmişin karanlığından hem de evliliğin buhranından kaçamayınca ilerleyen yıllarda eşinden boşanmış. Sonrasında depresyonun ve hastalığın avucunda kalan Diane neredeyse hep travmatik ögeler içeren tuhaf fotoğraflar çekmiş. 60’lı yıllarda Esquire ve Harper’s Bazaar’da yayınlanan fotoğraflarıyla insanlar onu tanımaya ve kendisine ‘freak photographer’ (ucube fotoğrafçısı) demeye başlamış.

Arbus’un çektiği fotoğraflardaki marjinal unsurlar günümüzde bile sanat çevrelerince hep farklı bulunmuş ve başka işlere de yön vermiş. Onun fotoğraflarında hep hayret verici bir unsur, bir gariplik göze çarpmış. En ünlü karelerinden biri Central Park’ta elinde oyuncak bombayla duran erkek çocuğu. Bir diğeriyse Arbus’un İdentical Twins (Tek Yumurta İkizleri) fotoğrafı, hatta bu fotoğraf Shining (Cinnet) filminde Stanley Kubrick’e de ilham olmuş.

“Çocukken bana acı verdiğini hissettiğim şeylerden birisi asla zorluk çekmemiş olmamdı. Bir gerçek-dışılık duygusunun içine hapsolmuştum sanki. Ayrıca bağışıklı bir hayat sürüyor olma duygusu da –ne kadar gülünç görünürse görünsün- bana acı veriyordu.” Hep bir acıdan bahsetmiş Diane Arbus, bunu sanatına da hayatına da yansıtmış. O yüzden etrafındaki normal bir insanda bile acıya dair bir şey aramış. Fotoğrafları çoğunlukla bir ‘ötekiler’ meselesi olmuş. Kendisi için şöyle deniyor; “Arbus hayata ve fotoğrafa eksiklikler üzerinden bakar. Dünya güzel, ideal, iyilikler kadar belki daha da çok eksik, çirkin, kötü ve acılarla doludur Arbus için. Soylular, zenginler kadar fakirler, fahişeler; heteroseksüeller kadar travestiler ya da eşcinseller; standart boylular kadar cüceler ve devler, kainat güzelleri ya da film yıldızları kadar Arbus’un ‘ucubeleri’ de bu dünyaya aittir. İnsanlar farklıdır ve farklılıklarıyla fark yaratırlar. Diane Arbus’un bir başka hayatın daha olduğunu göstererek insani düzlemde bu sığlaştırmaya, aynılaştırmaya ve yok saymaya karşı çıkmış bir fotoğrafçı olduğunu söylenebilir.”

Acaba Arbus yaşasa fotoğraf sanatını nasıl tanımlardı diye merak ettim ve cevabın sır olduğunu öğrendim. Çünkü bir keresinde fotoğraf için şunu söylemiş: “Bir fotoğraf bir sır hakkındaki sırdır. Size ne kadar çok şey anlatırsa o kadar az bilirsiniz.” Belki de bu yüzden hep insanların gerçek hallerini çekmeye uğraşmış, kim bilir! Israrla ‘çirkin’ insanı fotoğraflamak için çabalamamış aslında çok sıradan bir yüzde bile karanlık bir yan bulup sırrı bizim çözmemizi istemiş. İşi hep acayip saydığı insanlarla olmuş; “Acayip insanlar hakkında birçok efsane var. Sanki bir peri masalının içinde bir insan sizi durduruyor ve bir bilmeceyi cevaplamanızı istiyor. (…) Acayip insanlar en çok fotoğrafladığım kişiler olmuştur çünkü ilk fotoğrafını çektiğim şeyler onlardı ve benim için muhteşem bir heyecan kaynağı olmuşlardı. Onlara bayılırdım. Hala da bazılarına bayılıyorum. En yakın arkadaşlarım onlar demiyorum ama bana utanç, korku ve hayranlık karışımı bir duygu verirlerdi.”

Diane Arbus 1963’te Guggenheim Fellowship’e layık görülmüş. 1964’te Modern Sanat Müzesi’nde ilk sergisini açmış. 1966’da tekrar Guggenheim Fellowship’e layık görülmüş ve 1967’deki New Documents adlı sergisinden sonra Parsons School of Design ve Hempshire College da dahil olmak üzere pek çok okulda fotoğraf öğretmeye başlamış. 1971 yılında intihar ederek kırk sekiz yaşında hayata gözlerini yuman Diane Arbus, ölümünden bir yıl sonra Venedik Bienali’ne katılan ilk Amerikalı fotoğraf sanatçısı unvanını almış.

Arbus’un yaşamı beyaz perdeye de konu olmuş. 2006 yılında başrollerinde Nicole Kidman (Diane Arbus) ve Robert Downey Junior’ın (Lionel Sweeney) yer aldığı “The Fur: An Imaginary Portrait of Diane Arbus” adlı filmde Diane Arbus’un ötekilere olan merakı anlatılmış.

Diane Arbus için neden fotoğrafın Kafka’sı dendiğini aslında şu cümlesi özetliyor; “Çoğu insan hayatını travmatik deneyimler yaşamaktan ödü koparak geçirir ama ucubeler bir travmanın içine doğmuşlar ve hayattaki en korkunç testlerden çoktan geçmişlerdir. Onlar bu toplumun gerçek aristrokratlarıdır.”

Farklılılardan, deneyimden, düzeni bozan her şeyden ölümüne korkan ruhlar için Diane Arbus’u konuştuk bu hafta. Ayna olması umuduyla..