Belki sizi hüzünlendirecek belki çokça düşündürecek, hem kitabını okuduğum hem filmini izlemiş olduğum en duygusal hikayeyi paylaşacağım. Bu, Christy Brown’un zorluklarla dolu başarı hikayesi.

Christy Brown doğuştan beyin felci hastası, bu doğuştan engeli onun resim yapıp yazılar yazmasının engeli olmadı. Doğduğunda ”işe yaramaz, embesil” diyen doktorlara karşı asla vazgeçmeyen, oğlundan umudunu kesmeyen annesinin fedakarlığıyla başarılı bir yazar oldu. Christy bunu sol ayağının felçli olmadığını fark etmesiyle başardı, tüm beynini sadece sol ayağına odakladı böylece kendini ifade etti.

Açıkçası benim kitabı okuduktan sonra filmi izleme sebebim, Christy’nin fiziksel görünüşünü merak etmemdi. Kitapta her hareketi ayrıntılı şekilde anlatılmıştı ama ben yine de görmek istedim. Filmi izlerken acıma duygum arttı. Ama sonra kitapta olup filmde olmayan bir cümle aklıma geldi. Christy ona acıyarak baktıklarını hatırlayınca şöyle demişti. ”Acıyan bir bakışın bir zamanlar canımı nasıl acıttığını hatırlayabiliyorum.” Doğrusu bu cümle benim tüm engellilere karşı bakış açımı değiştirdi. Christy’in kendisine sempatiyle bakılmasını istediğini birçok durumda anlamıştım. Benim onda en çok etkilendiğim durum toplum içinde kendisine acıdığını belli etmeyip gururlu davranması yalnız kaldığında ise kendinden nefret edip sürekli kendine acıması. Christy’in ağlama krizleri, büyüdüğünü anladığındaki üzüntüsü çok içtendi. Özellikle büyüdüğünde kendinden yaşça küçük çocuklarla tedavi görmesi onu çok rahatsız ediyordu. Bu anlarda onu çağıran doktorlara onun için çabalayan insanlara bir yandan kırılganca bir yandan sertçe tepkiler veriyordu. Bir defa ”Ertelenmiş umut zarar verir” demişti. Ama demek ki onun içindeki umut hiç kesilmemiş ki bu kadar başarılı bir sanatçı olmuş.

Aslında kitaptaki birçok olay filme aktarılmamıştı. Ama şöyle bir gerçek var ki Christy Brown’un bu ”gerçek” hikayesini nereden öğrenirsek öğrenelim içimizi yakan bir hikaye olduğu kesin.